Doğumdan ölüme kadar, yaşamın farklı evreleri var. Her evrenin beraberinde getirdiği bir değişim ve gelişim ve bunlara paralel de kendine has çatışmalar, zorlanmalar ve problemler var.
Bebeklik, çocukluk ve ergenlik dönemleri, her ne kadar yaşamın diğer evreleriyle karşılaştırıldığında daha kısa süren evreler olsa da aslında oldukça yoğun, dinamik ve zengin süreçler. Hayata bakışımızın, hayattaki duruşumuzun ve hayatla baş etme tarzımızın şekillendiği ve önemli ölçüde belirlendiği dönemler.
Gelişim evrelerinin ve eğitimin başladığı ilk ve en temel birim; AİLE
Toplumdaki en küçük ve en temel birim olan aile; anne, baba ve çocuklardan oluşur. Yeni doğan çocuğun gerek fiziksel, gerek sosyal, gerekse psikolojik gelişimi aile sistemi içinde başlar ve devam eder. Anne-babanın, çocuğun hayatında en uzun süre ve en yakın etkileşimde bulunduğu insanlar olduğu gerçeğinden yola çıkıldığında; açıktır ki çocukların psikososyal gelişimi anne-baba tutumları ile doğrudan ilişkilidir. Anne-baba tutum ve davranışları çocuklar için birer modeldir, referans noktasıdır; bu nedenle de önemli ve belirleyicidir.
Temel güven duygusu ;
Çocuğun ilk ve en temel ihtiyacı güvendir. Yeni doğan bebek, çevresini, çevresindeki insanları ve hayatı keşfetmeye başlar, anlamlandırmaya çalışır. Çevreye ve anne-babaya bağımlı olduğu bu dönemde; bir yandan ayrışmaya, bağımsızlaşmaya çalışırken, bir yandan da bağlanmaya ve güvenmeye hayati derecede ihtiyaç duyar. Yaklaşık 0-2 yaşlar arasındaki bu gelişim döneminde, bebeğin; barınma, korunma, yemek, temizlik ve uyku gibi temel fiziksel ihtiyaçlarının zamanında karşılanması kadar; anne-babanın duygusal varlığı ve bebekle olan etkileşimi de çocuğun temel güven duygusunu kazanmasında oldukça önemlidir. Ağladığında sesini duymak ve ihtiyaçlarını karşılamak, sakinleşmesine yardım edebilmek, ten temasını ve göz kontağını yakın ve sıcak bir biçimde kullanmak, ilk seslerini, cıvıltılarını ve gülücüklerini paylaşmak ve aynalamak anne-baba ile çocuk arasında güvenli ve olumlu bir bağın ve etkileşimin temellerini atan en önemli unsurlardandır.
İlk "hayır !":
Bebeklik ile çocukluk dönemleri arasında bir sınır ve geçiş teşkil eden, yaklaşık 2-4 yaşları arasındaki gelişim dönemi, çocukların ilk "hayır" tepkisinin geldiği dönemdir. Anne-baba ile çocuk arasında yaşanmaya başlayan bu çatışma her ne kadar her iki taraf için de stresli ve zorlayıcı olsa da aslında gelişimsel açıdan bakıldığında oldukça sağlıklı ve normal bir durumdur. Çocuk ilk kez, kendisi ile çevresi, kendi benliği ile anne-babası arasına bir sınır koymaya çalışmakta, bağımsız ve otonom bir birey olma yolunda ilk adımlarını atmaktadır : "hayır, onu yemeyeceğim" , "hayır, onu giymeyeceğim". Benlik gelişimi adına olumlu olan bu evrede, çocuk zaman zaman birbiriyle çelişen, iki uçlu duygu, tutum ve davranışlar sergileyebilir : "gel, ama o kadar yakına gelme", "git , ama o kadar uzağa gitme", "yardım et", "hayır, tek başıma yapacağım".Çünkü çocuk bir yandan ayrışmaya ve bağımsızlaşmaya çalışmakta; ancak diğer yandan da hala anne-babaya gereksinim duymaktadır.
Anne-baba için olduğu kadar çocuk içinde oldukça zor ve stresli bu dönemde; anne-babanın sakin, kontrollü, olumlu ve kararlı bir tutum içinde olması; çocuğun duygularını anlayarak ve aynalayarak (duygularını kelimelere dökmesine yardımcı olarak) durumu normalize etmesi oldukça önemlidir.
Öfke krizleri, huysuzluk nöbetleri ;
Çocukluk dönemi içinde, özellikle 2-12, yaşları arasında zaman zaman çatışmalar, inatlaşmalar ve güç savaşımları o kadar yoğunlaşır ki; çocuk öfkeyle ağlamaya, bağırmaya başlar; çevresine ya da bazen kendisine zarar vermeye çalışır. Aslında çocukların (bazen de ergenlerin) yaşadığı bu öfke krizleri veya huysuzluk nöbetleri, bir anlamda ebeveynlere karşı güven ve limit testi niteliğindedir. Çocuğun geçirdiği öfke patlaması karşısınd ebeveynlerin öfkelenmesi, kontrolsüz ve şiddetli tepkiler vermesi, çocuğun daha fazla güvensiz, tedirgin, kaygılı ve huzursuz hissetmesine neden olur. Ve bu da çocuktaki öfke krizlerinin hem sıklaşmasına hem de şiddetlenmesine yol açar.
Öfke krizleri karşısında anne-babanın sakin, kontrollü, yapıcı ve kararlı kalabilmesi; sınırlar, kurallar ve limitlerden ödün vermemesi oldukça önemlidir. Çocuğun duygularını kelimelere dökerek ifade etmesine yardımcı olmak ve böylelikle kızgınlığın ifade edilebilir bir şey olduğunu göstermek, sabırlı ve olumlu bir biçimde çocuğun sakinleşmesine destek olmak zaman içinde bu tür krizlerin azalarak ortadan kalkmasını kolaylaştırır.
Çocukluk, oldukça zengin ve dinamik bir evredir ;
Yaklaşık olarak 3-12 yaşları arasındaki çocukluk dönemi kendi içinde birçok alt evresi olan, oldukça zengin ve dinamik bir öğrenme, keşfetme ve gelişme dönemidir. Çocuk bu evrede aktiftir, hareketlidir; kurcalar, inceler, konuşur, soru sorar, kendini ve çevresini anlamaya, tanımaya çalışır. Kendini, duygularını, ihtiyaçlarını ve düşüncelerini ifade etmeye başlar. Cinsiyet gelişimi ile roller benimser. Sosyalleşmeye başlar; ilk kez aile ortamı dışında başka grupların ve sistemlerin parçası olur ve orada varolmayı, bir şeylerle kendi kendine başetmeyi öğrenir.
Anne-babanın, bu öğrenme ve keşfetme sürecinde desteği ve rehberliği önemlidir. Çocuğun belirli görev ve sorumluluklar alması ve yavaş yavaş yaşının ve gelişiminin elverdiği ölçüde kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmesi; olgunlaşması ve problem çözme ve başetme becerilerinin gelişmesi adına önemlidir.
Ergenlik dönemi, bir "bağımsızlık savaşı".
Anne-baba ile çocukların arasında stresin ve çatışmaların yoğunlaşmasının muhtemel olduğu bir evredir. Bu evrede, ergen bağımsızlaşmaya, bireyleşmeye ve ayrışmaya çalışır; kendi değer yargılarını, kendi doğrularını kendi prensiplerini ve kendi yolunu belirlemeye ve bunlara sahip çıkmaya çalışır; anne-baba ise, neler olup bittiğinden haberdar olmak, korumak ve yön vermek ister.
Bu dönemde anne-baba ile genç arasında iletişim hayati derecede önem ve anlam kazanır. Savaş veya çatışma yerine, işbirliği ve iletişim kurabilmek çok önemlidir. Sınırlar anne-baba tarafından belirlenmeli ancak mutlaka o limitler dahilinde ergene seçim yapma, deneyimleme, sorumluluk alma, gerekirse küçük riskler alma ve kendini bulma, kendi ayakları üzerinde durma imkanı ve alanı sağlanmalıdır.
Sınırlar, kurallar ve disiplin ;
Çocuklar ve ergenler bir yandan sınırsız bir özgürlük talep ediyorlarmış gibi görünürler; ancak diğer yandan da kendilerini güvende hissedebilmeleri için sınırlara ve kurallara ve bunların arkasında güçlü, kararlı ve istikrarlı bir şekilde duran anne-babalara ihtiyaç duyarlar.
Sınırlar ebeveynler tarafından belirlenmelidir; ancak o sınırlar içinde seçenekler sunulabilir ve seçim hakkı ve esnekliği çocuğa bırakılabilir. Böylelikle limitleri ve çerçevesi belli, kontrollü bir alanda çocuğa karar verme, seçim yapma, deneme-yanılma ve sorumluluk alma gibi benlik gelişimi açısından önemli becerileri kazanması için de uygun bir zemin hazırlanmış olur.
Kurallar anne-babanın önderliğinde ancak mutlaka çocukların işbirliği ve katılımıyla birlikte oluşturulmalı; kuralların ne olduğu, bu kurallara uyulduğunda ve uyulmadığında etki ve sonuçların neler olacağı önceden birlikte belirlenmeli ve herkes için çok net olmalıdır. Bu noktada, unutulmamalıdır ki; ödül ve takdirin, ceza ve yaptırıma kıyasla çok daha etklili olduğu bilimsel çalışmalarla ispatlanmıştır. Ödül ve takdir yolu ile olumlu davranışları pekiştirme, anne-baba ile çocuk arasında işbirliğini kolaylaştıracak ve çocuğun olumlu ve güvenli benlik gelişimine ve özgüvenine katkıda bulunacaktır. Disiplin anlayışı ve uygulaması konusunda anne-babanın işbirliği, ortak, istikrarlı ve kararlı tutum ve davranışları oldukça önemlidir.
Stabilite, düzen ve rutin çocuklar için anlamlıdır ;
Çocuklar, belirsizlik ve karmaşa karşısında tedirgin, güvensiz ve kaygılı hissederler; bu da zaman zaman davranış problemleri olarak kendini gösterir. Çocukların kendilerini güvenli, huzurlu ve sakin hissedebilmeleri için stabilite ve düzen çok önemlidir. Çocuklar ancak, hayat onlar için tahmin edilebilir ve kontrol edilebilir olduğunda, net ve anlaşılabilir olduğunda güvende ve huzurlu hisederler. Dolayısıyla günlük hayatın düzenli bir rutini olması (belirli yatış ve kalkış saatleri, yemek saatleri gibi) çocukların hayatla başetmesini kolaylaştıran bir niteliktedir; aynı zamanda çocuklara belirli sınırlar içinde kendini regüle etme ve organize olma becerilerini kazandırmaya yardımcı olur.
Buna paralel olarak, çocuğu hayatında veya günlük yaşantısında olacak değişikliklere karşı önceden bilgilendirmek ve hazırlamak çok önemlidir. Gidilecek bir yer, bir seyahat, taşınma, ayrılma, boşanma, hastalık, ölüm, doktor ziyareti, okula başlama vs. gibi tüm durumlara ve değişikliklere çocuklar önceden bilgilendirilerek hazırlanmalı ve rahatlatılmalıdır. Çocuk için son anda, ani, beklenmedik, öngörülemeyen, kontrol edilemeyen, istenmeyen veya açıklanmayan olay ve durumlar, çocukların kaygılarını, korkularını tetikler; güvensiz, tedirgin ve yalnız hissetmelerine neden olur; ve bu duygular da zaman zaman davranış problemleri (saldırganlık, aşırı hareketlilik, içe kapanma, parmak emme, diş gıcırdatma, karşı gelme, zarar verme, öfke krizleri, madde kullanımı gibi) olarak karşımıza çıkar.
Kaliteli zaman ve paylaşım ;
Çocukla sadece aynı ortamı paylaşmak veya fiziksel olarak beraber olmak, zengin ve kaliteli bir paylaşım için yeterli değildir. Gün içinde sadece size ve çocuğunuza ait, başka hiçbirşeyle bölünmeyeceğiniz, ten teması ve göz kontağı ile yakın ve karşılıklı bir iletişim yaşayabileceğiniz, oyun, aktivite ve paylaşım zamanları kaliteli ve olumlu bir paylaşım ve etkileşim için önemli ve gerklidir. Her gün 20-30 dakikalık bir süre, bu kaliteli zaman uygulaması için uygun ve yeterli olabilir.
Hayatın yoğun temposu içinde, en azından akşam yemeklerinde ailenin bir arada olması, yemek sırasında olabildiğince televizyonun kapalı olması ve daha çok sohbete, paylaşıma belki biraz da mizaha yer verilmesi, olumlu etkileşime ve sağlıklı iletişime zemin hazırlar; işbirliğini kolaylaştırır; çatışmalarla, kaygılarla ve sıkıntılarla başetmeyi mümkün kılar.
Tablonun bütününü görmek önemlidir ;
Herbirimizin güçlü yanlarımız, iyi ve başarılı yaptığımız şeyler olduğu gibi; zayıf taraflarımız, yapmakta zorlandığımız veya sorunlar yaşadığımız alanlarımız vardır. Ancak önemli olan her zaman tablonun bütününü görebilmek; sadece yolunda gitmeyenlere, sorunlara ve çatışmaları odaklanmak yerine, aynı anda nelerin iyi gittğini de farkedebilmektir.
Çocuğun sadece problematik davranışlarına, hatalarına ve başarısızlıklarına odaklanmak yerine, iyi, doğru ve başarılı yaptığı şeyleri de farketmek ve takdir etmek, olumlu ve güçlü yönlerini vurgulamak önemlidir. Böyle yapıcı bir tutum hem çocuğun olumlu değişimi ve gelişimi için zemin hazırlar, hem de aile içinde işbirliğini kolaylaştırarak, yakın, sıcak, güvenli ve destekleyici bir atmosfer yaratır.
Tablonun bütününü görmek, eksileri olduğu kadar artıları da farketmek, anne-babanın stresini ve kaygısını hafifletmenin yanı sıra çocuğun olumlu benlik gelişimine ve özgüvenine de katkıda bulunacaktır.
Son söz :
Anne-baba olmak. Çocuk yetiştirmek. Bir insan yetiştirmek. Herhalde dünyanın en zor ve en karmaşık işlerinden biri. Molası yok, izni yok, tatili yok, emekliliği yok, istifası yok. Çoğu zaman heyecan verici, coşkulu, keyifli ve ödüllendirici; ama bazen de yıldırıcı, yorucu ve hayal kırıklığına gebe bir iş. 7 gün 24 saat ve bir ömür, ebeveynlik.
Mükemmel çocuklar olmadığı gibi mükemmel anne-babalar olamayacağını da unutmayın. "Yeteri kadar iyi" anne-baba olabilirsiniz ancak ve bu da yeterlidir. Güven hissini vermek, ilgi, sevgi ve yakınlığı koşulsuz sağlayabilmek; ancak bunu yaparken de sınırları korumak, belli bir çerçeve içinde tutarlı, kararlı ve yetkili davranabilmek önemli dengelerdir.
Hata yapabilirsiniz. Hatalar sürekli ve sistematik hale gelmedikçe ölümcül değildir. Unutmayın ki çatışmalar kaçınılmazdır; hatta çoğu zaman sağlıklı ve gereklidir; doğru değerlendirildiği takdirde yapıcıdır, gelişime ve olgunlaşmaya katkıda bulunur.
http://www.dokudanismanlik.com
Serap ALTEKİN
Uzman Klinik Psikolog